Kent Yaşamına Reçete: Ekopsikoloji
Ekopsikoloji kavramını duymuş muydunuz?
Doğada bulunmanın sağlık üzerindeki etkileriyle ilgili araştırmalar artmaya başladı. Doğanın, hepimizin çok iyi bildiği stresi azaltma özelliği başta olmak üzere, sağlığa iyi gelen birçok özelliği var. Günümüzde, karar vericiler, işverenler, sağlık sorumluları birçok tedavi ve terapi yöntemi için doğanın nasıl kullanılabileceği üzerine beyin fırtınaları yapıyor.
Doğada ne kadar vakit geçirdiğimizde zihnimizin ve bedenimizin esenliğine katkı sağlamış oluruz? Cevap, en az iki saat. Exeter Üniversitesi’nde yer alan Avrupa Çevre ve İnsan Sağlığı Merkezi’nden Mathew White’ın 20,000 kişiyle gerçekleştirdiği çalışmaya göre haftada en az iki saatini doğada geçiren kişiler, geçirmeyenlere göre yüzdesel olarak daha fazla oranda iyi sağlıkta ve psikolojik esenlikte olduklarını raporluyor. 2019 yılı haziran ayında yayınlanan rapora göre bu iki saatlik sınırı doldurmayan kişilerde gözle görülür herhangi bir etki olmadığı ortaya çıkmış. Yani yarım saatlik bir park yürüyüşü ya da 1 saatlik bir açık hava egzersizi ne yazık ki “doğanın faydaları” başlığı altında pek fayda sağlamıyor. Her hafta en az iki saatlik bu sınırı aşmanız gerekiyor.
Ekopsikoloji çalışmaları, doğanın insan psikolojisi üzerindeki etkileriyle ilgili bu gibi gerçekleri açığa çıkarıyor. Hızlı yapılaşma, yoğun nüfus ve endüstriyel hegemonyanın giderek güçlendiği kentsel ortamlarda öz-farkındalık ve sorunlarla baş etme mekanizması adına yıpratıcı bir rutini yaşayanlar için bu gibi çalışmalar huzur ve mutluluk duygularını tekrar hissedebilmek için neler yapmamız gerektiği konusunda aydınlatıcı diyebiliriz.
Çalışmaların açıkça ortaya koyduğu bir şey varsa o da, “doğada zaman geçirmek sadece ‘güzel’ değil, aynı zamanda zarurî”. White’ın çalışması farklı mesleklerden, farklı etnik kökenlerden, farklı sosyoekonomik bölgelerden, kronik hastalıkları olanlardan, engellilerden ve daha birçok topluluktan insanı kapsayan ve her insan için geçerli evrensel ve ortalama bir gerçeğe ulaşmayı hedefleyen bir çalışma. Bu anlamda ortaya çıkan sonuç tüm insanlığı ilgilendiren biyolojik bir gerçek.
Sonuç olarak, kent hayatına molalar vermeden, özünde doğadan gelmiş olan bedenini doğal habitatında var etmeden ve kent yaşamının getirdiği kaygıları sırtında taşıyarak yaşayan biriyseniz, belki de durup bir düşünme zamanı gelmiş olabilir. Bilim yalan söylemez, ve bilim doğayla iç içe zaman geçirmenin düşündüğünüzden daha önemli olduğunu söylüyor.