Doğa İnsanları Birbirine Yaklaştırıyor!
Doğal elemanlar içeren çevrelerde yaşamanın insan ilişkilerinde de pozitif katkılar sağladığını biliyor muydunuz? Aslında sadece kırsal alanlardaki komşuluk ilişkileriyle, kentsel alanlardaki komşuluk ilişkilerini karşılaştırırsak doğallıktan uzak yapılı çevrelerde yaşayanların daha bireysel, kapalı ve görünmez kalmayı tercih ettiğini söyleyebiliriz. Asıl ilginç olan bu insan ilişkilerindeki farklılaşmanın doğayla ne kadar alakalı olduğu belki de.
İnsan-Çevre Araştırma Laboratuvarı'nda (Human-Environment Research Lab) yürütülen bir dizi saha çalışmasına göre, doğada geçirilen zaman bizi birbirimize ve daha geniş dünyaya bağlamaktadır. Illinois Üniversitesi'nde yapılan bir başka araştırmaysa, Chicago'da bir konut sitesinde, binalarının çevresinde ağaçları ve yeşil alanları olan sakinlerin daha fazla insan tanıdıklarını, komşularla daha güçlü bir birlik duygusu duyduklarını, birbirlerine yardım etmek ve desteklemekle daha fazla ilgilendiklerini ve daha güçlü duygulara sahip olduklarını ortaya koyuyor. Aynı amanda etrafında ağaç bulunmayan binalardakilere göre yaşadıkları bölgeye daha güçlü bir aidiyet duygusu geliştirdikleri de çalışmayla ortaya çıkan sonuçlardan bir tanesi.
Bu daha büyük bir topluluğa aidiyet duygusuna ek olarak, ağaçlık alanlarda kalan sokaklarda suç riskinin daha az olduğu, ev içi partnerler arasında daha düşük şiddet ve saldırganlık seviyeleri görüldüğü ve hayatın zorluklarıyla ve gündelik stresle daha iyi başa çıkma kapasiteleri bildirildiği de çalışmanın ilginç sonuçlarından bir tanesi. Yani eğer taşınmayı düşünüyorsanız ve güvenlik sizin için çok önemliyse; ya doğayla tamamen iç içe bir kırsal alanda ya da kaldırımlarında ağaçlar olan bir sokakta yaşamak isteyebilirsiniz.
Bu bağlantı deneyimi, beyin aktivitesini ölçmek için fMRI kullanan çalışmalarla da açıklanabilmiş. Katılımcılar doğa manzaralarını izlediklerinde, beynin empati ve sevgiyle ilişkilendirilen kısımları aydınlanırken, kentsel sahneleri izlediklerinde, beynin korku ve kaygı ile ilişkili kısımlarının harekete geçtiği görülmüş. Doğa bizi birbirimize ve çevremize bağlayan duygulara ilham veriyor gibi görünüyor. Büyük ölçüde TV veya bilgisayar ekranları önünde geçirilen saatlerden kaynaklanan “doğadan yoksunluk”, şaşırtıcı olmayan bir şekilde depresyonla ilişkilendirilmiştir. Daha beklenmedik olan, Weinstein ve diğerlerinin ekran zamanını empati kaybı ve fedakarlık eksikliği ile ilişkilendiren çalışmalarıdır. O da başka bir yazının konusu olsun. Ama kendimizi doğadan mahrum bırakarak aldığımız risk, depresyon ve izole olma halinden bile daha tehlikeli. Journal of the American College of Cardiology'de yayınlanan 2011 tarihli bir araştırma, ekran önünde geçirilen süreyi kardiyovasküler hastalıklara bağlı olarak daha yüksek ölüm riskiyle ilişkilendirerek bu durumu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Belki farkında değiliz, ama vücudumuz, yeşil ağaca, toprağa, mavi göğe düşündüğümüzden daha çok ihtiyaç duyuyor. Doğaya yapılacak yatırım belki de mental ve fiziksel esenlik için yapılabilecek en isabetli yatırım!